Köroğlu destanı ne demektir
yüzyılda yaşamış gerçek bir kişilik9, ünlü bir Celali isyancısı olduğuna dair güçlü veriler de vardır. Bu destan, Türk kültürünün derinlerinden gelen bir miras olarak günümüze kadar gelebilmiş ve hala canlılığını korumaktadır.
Köroğlu’nun hikayesi, kötülükle mücadele, adaletin sağlanması ve sevgiye olan inancın önemini vurgular.
Daha sonra Rus İmparatorluğu ve Sovyetler Birliği alanında kalan bölgelerdir bunlar.
İstanbul-Bolu Rivayeti, bu versiyonların ana temasını oluşturur. Aşkın insanı halden hale koyan, kah acizleştiren, kah güç veren, kah göklere uçuran gizemli gücünü anlatır bu aşk masalları.
Köroğlu ile Ayvaz ise ölünceye kadar süren bir birlikteliği, silah arkadaşlığını, bir sadakati ifade ediyor.
Bu hikayenin “erkekler arası bir aşkı” anlattığına ilişkin tartışmayı yapan ilk kişi ben değilim.
Köroğlu’nun yaşamı üzerine çalışma yapan Hüseyin Seçmen de, Köroğlu-Ayvaz ilişkisinin baba-oğul olmanın çok ötesinde “sapık bir ilişki bile denebilecek nitelikte”6olduğunu yazmaktadır.
Ziya Gökalp, Köroğlu’nun aslında gerçek bir kişilik olan Sultan Gazneli Mahmut olduğunu, öykünün sonradan destanlaştırılarak avamlaştırıldığını savunmaktadır7.
Ona göre Özbek ve Türkmenler henüz göçebe yaşamdan çıkmamış, gelenekleri henüz İslami eğitimden etkilenmemiş olduğu için “bu ahlak dışı utanılacak kusurdan habersiz” görünmektedirler.
Vambery’nin bu yaklaşımı, inceledikleri Doğu toplumlarındaki kültür ve gelenekleri ahlaki olarak yargılayan Oryantalistlerin tipik bakışını yansıtıyor.
Celalî isyanları sırasında -çocuk kaçırılması dahil- arşiv kayıtlarına geçmiş pek çok olayın, destanın çeşitli varyantlarında anlatılan olaylarla örtüştüğü görülür10.
Destanın bu kadar geniş bir alana yayılmasının nedeni de Celalîlerin özellikle Osmanlı Asya’sının tamamında hareket halinde olmalarıydı.
Bu şiirler, hikâyeci âşıkların nesirle anlatılan hikâyeleri arasına serpiştirilmiştir. Kendini tanıtırken şöyle der:
“Adımı sorarsan Uruşen Ali, Aba ecdadımdan adım Köroğlu (…), Ayvaz’ın sevdası serinde gerek”
Ayrıca bu birlikteliğe bir kutsallık da atfeder:
“Mevlâ’m bizi yoldaş etti / Ali’yinen Veli’yinen / Açlar doyar susuz kanar / Leblerinin balıyınan.”11
Ayvaz’a duyduğu sevginin homoerotik içeriği hiç de gizli saklı değildir oysa:
“Ayvaz’ın geydiği ensiz dolama / Ayvaz’a durun selama
Bir nur doğmuş âleme / Ayvaz göğsünü açtı sandım.”12
Oğlunu Leyla’ya, kendini Mecnun’a benzeten kaç “baba” vardır ki?
“Âşıklığa vardır meyli / Riyazet13 eylemiş hayli
Ben Mecnûn olayım sen Leylî/ Düşüp çöllere, çöllere / Gel Ayvaz’ım dolaşalım Çamlibelleri…”14
Konuyu çalışırken, başlangıçta Köroğlu-Ayvaz ilişkisini öncelikle “klasik bir aşk öyküsü” gibi tanımlamak eğilimindeydim.
Dipnotlar
Bunu beğen:
BeğenYükleniyor...
İlgili
Koşma
Çıktım şu âlemi seyran eyledim
Açılmış baharı gülü dağların
Sökülmüş bendleri cuşu yenilmez
Çağlayuban akar seli dağların
Yiğit atına binmese yakınur
Yüreğinde olan elbet çekinür
Kar yağar da dört köşesi yekinür
Yol vermez aşmaya yeli dağların
Aslanı kaplanı yanar yolunur
Şikar almış alçağına dolanur
Yel estükçe safasından salınur
Âheste âheste dalı dağların
Ben kâmilim zerresine ermişim
Baharında gonca gülün dermişim
Mürvetsiz beylerden eyi görmüşüm
Yiğidi yaldırır ah dağların
Köroğlu eydür sende tasa olmaz
Yüreğinde aşkı olan yenilmez
Çok dövüşler olur kimseler bilmez
Söylemeye yoktur dili dağların
Sakaoğlu, Saim (1989). “Türk Saz Şiiri”, Türk Dili Türk Şiiri Özel Sayısı III (Halk Şiiri). 445-450: 127-128.
Semai
Gel ey nâzik beden dilber
Öpül koçul huzur ile
Ömrümün hâsılı dilber
Öpül koçul huzur ile
Öpülmekten zarar gelmez
Koçulmaktan adam ölmez
Bu güzellik sana kalmaz
Öpül koçul huzur ile
Öpülmek eski âdettir
Koçulmak hûb saadettir
Hatır yapmak ibadettir
Öpül koçul huzur ile
Kara’na yağmadan ağ’ın
Benefşem solmadan bağın
Güzelsin geçmeden çağın
Öpül koçul huzur ile
Köroğlu der gamzen oktur
Derdim hiç kimsede yoktur
Koçulmamış dilber yoktur
Öpül koçul huzur ile
Sakaoğlu, Saim (1989). “Türk Saz Şiiri”, Türk Dili Türk Şiiri Özel Sayısı III (Halk Şiiri). 445-450: 128-129.
Koçaklama
Osman Paşa eydür: Devletlü Hünkâr
İnşallah Sultanım Şirvan bizimdir
Sen himmetin eyle inâyet Allah’tan
Mürvet Ali'nindir meydan bizimdir
Demirkapı'dan Şirvan'a geçildi
Anca savaş oldu kanlar saçıldı
Kırdık biz yezidi yollar açıldı
Giden ipek yüklü kervan bizimdir
Şirvan ilinden Tebriz'e ulaştık
Anca başlar kestik kana bulaştık
Acem evlerin seyrettik dolaştık
Vilâyet Hünkârın seyran bizimdir
Osman Paşa eydür: Gelin varılsın
Tedbir tedârik nenindir görülsün
Baş alan yiğide mansıb verilsin
Kendi kulunuzdur ihsan bizimdir
Köroğlu eydür gülbangı yetirdik
Erenlerin sancağını götürdük
Katar katar mayaların getirdik
Giden ordu senin Şirvan bizimdir
Sakaoğlu, Saim (1989). “Türk Saz Şiiri”, Türk Dili Türk Şiiri Özel Sayısı III (Halk Şiiri). 445-450: 128.
O halde bu ilişkiyi nasıl tanımlayabiliriz?
Köroğlu’nun cesareti, adalet anlayışı ve sevdası, onu efsanevi bir kahraman haline getirmiştir. Bu değerler, Türk halkının tarih boyunca karakterini şekillendirmiş ve onlara güç vermiştir. Bu hikâyede de Ayvaz’ın daha az hevesli ama itaatkar, kabullenici ve sadık bir motif olarak gösterilmesi bu “kadınsı” rolle ilgili olabilir.
Eşkiyanın çocukları dağa kaldırmasının, cinsel suistimal babından bu yüzyılların vakayi adiyesi olmakla beraber; Ayvaz’la ilişkinin sadece kaçırılmakla kalmayıp ölünceye kadar süren bir birlikteliğe dönüşmesi öyküyü en ilginç kılan yanlardan biridir.
Bu adı (belki de bir mahlas olarak) eski Türk destanlarındaki bir kahramandan almıştır. Tüm sınıflarda, tüm halklarda, tüm kesimlerde var olan bir olgu. Delikli demir (tüfek) icat olunup da eski yiğitlik gelenekleri bozulunca, arkadaşlarına dağılmalarını tavsiye eder, "sır olur", Kırklar'a karışır.
Benden selâm olsun Bolu Beyi’ne
Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır
At kişnemesinden, kalkan sesinden
Dağlar seda verip seslenmelidir
Düşman geldi tabur tabur dizildi
Alnımıza kara yazı yazıldı
Tüfek icat oldu mertlik bozuldu
Eğri kılıç kında paslanmalıdır.
Köroğlu düşer mi eski şanından
Ayırır çoğunu er meydanından
Kırat köpüğünden düşman kanından
Çevrem dolup şalvar ıslanmalıdır.